Gammaz Yürek Emine Altuntaş

 Doğru! Sinirliydim, fena halde sinirliydim, hala da öyleyim ama deli olduğumu da nereden çıkarıyorsunuz? Hastalığım duyularımı keskinleştirmişti, harap etmiş ya da köreltmiş değildi. Hepsinden öte olan, keskin işitme duyusuydu. Cennetteki ve dünyadaki bütün sesleri duyuyordum. Cehennemden gelen pek çok sesi duyuyordum. Söylesenize, nasıl deli olabilirim? Dinleyin ve nasıl ustalıkla - nasıl sakince size bütün hikayemi anlatıyorum, görün.

Fikrin aklıma ilk nasıl geldiğini söylemek imkansız ama aklıma düştüğü andan itibaren beni gece gündüz rahat bırakmadı. Bir amacım yoktu. Bir arzum yoktu. Yaşlı adamı severdim. Bana hiç zararı dokunmazdı. Beni asla kırmazdı. Altınlarında da gözüm yoktu. Beni sinirlendiren… Sanırım, gözleriydi

O gözlerde ne olduğunu bilmiyorum ama her gördüğümde duyduğum sesler kabuslarımı süslerken yaşlı adama olan sempatim eskisi gibi kalamazdı. Artık tahammülüm azalırken onunla yüz yüze iletişim kurmam cinayet sebebim bile olabilirdi. Kulaklarımın o sesle dolduğu her gün içimdeki nefret daha da alevleniyordu. Ona zarar vermekten korkuyordum, ne de olsa onun bir suçu yoktu. Beynimin içini talan eden o sesten nasıl kurtulacaktımki?

Yeşil gözleri,o gözler neden irademi azaltıyordu ki? Sorun kesinlikle bendim ya da geçmişim. Emin değilim ama galiba delirdim. Ondan, ona zarar vermeden kurtulmak için haftanın en az beş gününü sabahlayarak geçirdim. Ondan kurtulmak, gözlerinin sesinden kurtulmak için uğraşırken dahi içimi ürperten o sesle boğuşuyordum. Artık kesindi, onun görünürde olmasını engelleyecektim. Yine gecenin bir yarıso ellerinde kimin kanı olduğunu dahi bilmeyenlerin arasında, ellerim ceplerimde yoldaydım. Peki neden? Benim burada olmama sebep olan ne? Ne diye bu şehirden ayrılamıyordum onu uzaklaştırmaktansa ben gitmeliydim ama gitmiyordum, gidemiyordum. Sanki vücudum benden bağımsızolarak sürüklüyordu benibu anlamsız davranışlarıma. Sırtımı donduran kirli duvarda göz gezdirdim ve gözlerimi yeniden soğuk zemine kilitledim. Elimden akan kana anlamsızca bakarken dizlerimin dibinden bana bakan bir çift gözle karşılaştım. İnsanları sevmezdim, ama hayvanlar. Onlara karşı acımasız olmak aklımın ucundan dahi geçmezdi. Yaralı olmayan elimi kaldırıp başını okşayacağım sıraadını telaşla seslenen sahibine çevirdim bakışlarımı. Korkmuştu, benden korkmuştu. Korkunç mu görünüyordum? Tepkisiz bakışlarım tekrar yeri bulurken pantolonumun cebindeki titremeyle ürkmüştüm. Gelen mesajla doğrulurken, artık ihtiyardan kurtulacak olmamın heyecanı bedenimde istemsiz gerilmelere sebep oluyordu. Sıklaştırdığım adımlarım beni bir günaha daha sürüklerken o ses yeniden dudağımın seyirmesine,başıma yeniden, yeniden ve yeniden saplanan acının bitmek bilmeyen ızdırabına sebep oluyordu. Sıktığım dişlerim çenemi ağrıtıyordu. Sinir katsayım tavana çıkarken öyle böyle ihtiyarın kapısına gelmiştim. Yol boyu öfkemin dinmesini engelleyen şiddetli seslerin gücünü arttırmasıyla attığım çığlıkla kapıyı kırarak önüme çıkan ihtiyarı tek kurşunda yere sermem bir oldu. Bedenim hala iradem dışı hareketlerine devam ederken kulübe sayılabilecek evi darmaduman etmiştim. Harcadığım enerji üzerine daha fazla dayanamayan bedenim boyluboyunca yere kapaklanırken yaptıklarımın farkına daha yeni varıyordum. Ben onu öldürmüştüm. Başımı kaldırıp ona baktığımda yerde kanlar içinde yatıyordu,peki plan. Ben ona zarar vermeyecektim ki. 

Gözümden firar eden bir damla yaşla ıslanan yanağımı silme ihtiyacı duymadan bir masuma kıymanın azabını çekiyordum. Ne olacaktı? Nasıl kurtulacaktım? Evet o ses şuan yoktu ama artık beynimi uyuşturacak olan kendi iç sesim vardı.

Sen bir masuma kıydın, sen katilsin. 

Yorumlar

Yorum Gönder