GAMMAZ YÜREK - GÜLBAHAR AYVAZOĞLU

  Doğru! Sinirliydim, fena halde sinirliydim, hala da öyleyim ama deli olduğumu da nereden çıkarıyorsunuz? Hastalığım duyularımı keskinleştirmişti, harap etmiş ya da köreltmiş değildi. Hepsinden öte olan, keskin işitme duyusuydu. Cennetteki ve dünyadaki bütün sesleri duyuyordum. Cehennemden gelen pek çok sesi duyuyordum. Söylesenize, nasıl deli olabilirim? Dinleyin ve nasıl ustalıkla- nasıl sakince size hikayemi anlatıyorum, görün. 

  Fikrin aklıma ilk nasıl geldiğini söylemek imkansız ama aklıma düştüğü andan itibaren beni gece gündüz rahat bırakmadı. Bir amacım yoktu. Bir arzum yoktu. Yaşlı adamı severdim. Bana hiç zararı dokunmazdı. Beni asla kırmazdı. Altınlarında da gözüm yoktu. Beni sinirlendiren... Sanırım gözleriydi. 
  
   Açık mavi ve iri gözleri kimsenin onunla göz göze gelmeyi istememesine yeterdi. Başta bu gözler beni pek rahatsız etmese de geçen zamanda gözlerinin sürekli üstümde olduğunu hatta onları hiç kırmadığını hissetmeye başlamıştım. Aslında ilk zamanlar böyle hissetmiyordum, kasabaya ilk geldiğim sabah, beni bir süre kendisiyle kalmaya davet etmiş yakın zamanda kendisine bir ev bulmak için kendisinin çabalayacağını söylemişti.  Kimseyi tanımadığım ve oturacak uygun bir yer bulamadığım için bu teklifini kabul etmiş ve onunla yaşamaya başlamıştım. Aradan geçen zamanlarda beraber kahvaltı yaptığımız güzel bir sabah ona benim için bir ev bulup bulamadığını sordum ama bu soruyu sorup sormama konusunda çok kararsız kalmıştım çünkü yaşlı adam biraz alıngandı. Sorduğum soruya karşılık gözlerini dikip bana uzun süre baktı ,belki de 1- 2 saniye bakmıştı ama bu bana dakikalarca bakışmışız gibi hissettirmişti, bana henüz bir ev bulamadığını söylemişti ;bunu söylerken de gözlerini benden ayırmamaya devam etmişti. Onu kırdığımı düşünmüştüm ama bakışları üzülmüş gibi değil kızmış gibiydi doğruyu söylemek gerekirse nazik olan bu sevimli adam benim ilk kez ondan korkmama sebep olmuştu.
  
   Hava kararmaya yakın odama çıktım ve her yatmadan önce yaptığım gibi günlüğümü yazmaya başladım. Aslında eskiden pek sık günlüğüme yazmazdım çünkü her günüm hemen hemen aynı geçerdi: Kalk, fabrikaya git , eve gel, uyu ve sonra tekrar kalk, fabrikaya git, eve gel, uyu...  Bir gün bu sıkıcı hayatı bırakmış ve biraz huzur bulmak için bu küçük kasabaya gelmeye karar verdiğim zaman günlüğüme daha fazla yazmaya başlamıştım çünkü kasaba bir ormanın yakınlarındaydı bu yüzden her sabah çıkar ve ormanda gezer o gün gördüğüm böcekleri, bitkileri... ve genelde ormanda kaybolduğumda bana kasabanın yönünü söyleyen ama asla bana kendini göstermeyen bir ses sayesinde nasıl kasabayı bulduğumu yazardım. Evet bana kasabanın yerini söyleyen bu ses sayesinde buluyordum yönümü ama bu ses bana her zaman yardım etmezdi tabi, bazen ormanda sohbet eden, tartışan insan sesleri, çığlıklar duyar ama ne zaman bu seslerin kaynağını bulmak için etrafı aramaya başlasam sesler kesilir ve eve gitme vakti gelinceye kadar da bir daha duyulmazdı.
 
  Bu gün de günlüğüme yeni keşfettiğim yaprağa benzeyen böceği ve o gün duyduğum sesleri yazdım. Sesler bugün yaşlı adam hakkındaydı. Günlüğümü sonlandırdıktan sonra yatağıma uzandım ve yaşlı adam hakkında duyduğum sesleri düşündüm, göz kapaklarım ağır ağır kapanırken kimsenin duyamadığı sesleri duyabilmenin bana verilen özel bir yetenek olduğunu bilmenin mutluluğunu her akşamki hissederek derin bir uykuya daldım.
  
  Ertesi sabah uyandım ve yaşlı adamla beraber yaptığımız kahvaltının ardından ormana gitmek için hazırlandım, tam kapıdan çıkacaktım ki dün olanlar aklıma geldi yaşlı adama, ormanın biraz daha içine gideceğimi ve biraz geç geleceğimi söyledim ve ardından da gönlünü almak için benimle ormana gelmesini beraber araştırma yapmanın daha eğlenceli olacağını söyledim. Ama evde bazı işleri olduğunu ve gelemeyeceğini söyledi bunu söylerken ki ses tonu nedense heyecanlı ve evden hemen çıkmamı ister gibiydi. Kasabadan ayrılıp ormanın içine doğru gittiğim vakit her gün duyduğum o ses bir şeyler söylemeye başladı. Ne söylediğini anlamak için durdum ve dinledim "Hemen eve git, hemen eve git" diyordu. Eve gitmek için çok erkendi, daha ormanda istediğim kadar yolu bile gitmemiştim. Sesi dinlemeyip ilerlemeye devam ettim bir süre sonra ses "Yaşlı adam, yaşlı adam" diye tekrar edip durmaya başladı. Günlüğümü koyduğum çekmeceyi kilitlemeyi unuttuğumu ve dün sesin yaşlı adamın tehlikeli olduğuyla ilgili söyledikleri de aklıma gelmişti. Sesler duyduğumu yaşlı adama söylememiştim eğer öğrenirse bana diğerlerinin baktığı gibi, bir deliymişim gibi bakacağını biliyordum. Hemen eve doğru koşmaya başladım. İlginç bir şekilde sesin tarifi olmadan evin yönünü buldum. Evin kapısını anahtarımla yavaşça açtım ve yaşlı adamı aramaya başladım. Ama hiçbir yerde yoktu. Odama koşup günlüğümün olduğu çekmeceyi açtım ama günlüğüm de yoktu. Evin içinde bir o yana bir bu yana yaşlı adamı ve günlüğümü aramaya başladım günlüğümü okumaması için dua ediyordum, derken evin kapısının açıldığını duydum hemen salondaki sandığın arkasına attım kendimi ve beklemeye başladım. Biraz sonra yaşlı adamı ve elinde günlüğümü gördüm. Gözlerindeki korkuyu ve endişeyi görebiliyordum, çok sinirlenmiştim. Kendini koltuğa attı ve bir süre düşündü ardından odasına geçti ve kapıyı kilitledi. Saklandığım yerden çıktım ve evden uzaklaştım. 
 
   Akşam yaşlı adama söylediğim gibi eve geç geldim. Kapıyı çaldım, çaldım ve çaldım; bir kez daha çalmak için kapıya yöneldiğim sırada kapı aralandı ve yaşlı adamın iri iri açılmış gözleri görüldü. Selam verip içeri geçtim odama giderken yaşlı adamın hala bana baktığını hissedebiliyordum. Korktuğunu gerildiğini hissetmiştim. Yemek yemek için aşağıya indim yaşlı adamla sofraya oturduk. Ben hiçbir şey olmamış gibi yemeğimi yemeye başladım. Yaşlı adama gününün nasıl geçtiğini sordum, gününün normal geçtiğini söyledi, bunu söylerken gözlerinde karşısında bir yabancıyla konuşuyormuş gibi bir bakış vardı. Ona günlüğümü okumasından ya da başka bir şeyden bahsetmedim o günde bahsetmedim aradan geçen 1 ayda da bahsetmedim. Artık sadece bakıyordu, eskiden ettiğimiz sonunu getirmeyi hiç istemediğimiz sohbetler artık yoktu, ona soru sormaya bile çekinir olmuştum. Geceleri odama geldiğini ve beni kontrol ettiğini duyuyordum. Bakışları gün geçtikçe beni daha fazla sinirlendirirken o asla bakmayı bırakmıyordu. Sanki sesleri duyduğum o anda beni görmek istiyormuş gibi aralıksız bakıyordu. 
 
   Artık ormana araştırmalarım için değil yaşlı adamın bakışlarından kaçmak için gidiyordum. Ormanda olduğum o gün, ormanda birbirine girmiş sesler duydum: sesler yüksek ve baş ağrıtıcıydı benim sakinleşmek için geldiğim vakit olacak iş değildi sinirli bir şekilde "Susun" diye bağırdım sesler kesildi ve tek bir ses bu sefer konuştu "arkanda" diyordu arkama bakıyordum ama bir şey yoktu "ne arkamda" diye bir yanıt almak umuduyla seslendim. O sırada arkamda bir şeyin hareket ettiğini duydum. Yaşlı adam, ordaydı arkamda bana bakıyordu günlükte okuduklarından sonra ormanda konuştuklarımı da görünce koşmaya başladı. "Dur", bekle, sandığın gibi değil, beni bir kez dinle" diyordum ama cevap vermiyordu bu sefer "Günlüğümü nasıl okursun, özelime saygı duyacağını sanmıştım" diye bağırdım. Koştuğu sırada "Sende uzun süredir bir şeyler olduğunu biliyordum, günlüğünü okumam ve az önce duyduklarım artık düşüncelerimi kesinleştirdi, sen delisin ama merak etme hastaneye yatırılmanı ve iyileşmeni sağlayacağım.", diyordu. Bana verilen bu yeteneğe nasıl saygısızlık ederdi, üstelik birde bana deli demişti. 

  Çok sinirlenmiştim o da diğerleri gibiydi işte ona güvenmekte hata etmiştim ama buna izin veremezdim onu durdurmalıydım. Koştuğumuz esnada yerden büyükçe bir taş aldım ve yaşlı adama fırlattım, taş kafasına çarptı ve dengesini kaybederek yere düştü. Yaşayıp yaşamadığını kontrol etmek için yanına gittim. Ölmüştü... Yaşlı adamı sürükleyerek büyük bir kayanın altına gömdüm. 

  Kasabadakiler yaşlı adamın yokluğunu fark etmiş ve polise haber vermişlerdi. Polis evi aramış ve benim günlüğümün yaşlı adama ait olduğunu düşünmüş, yaşlı adamın bir deli olarak intihar ettiğine karar vermişlerdi. Kasabadakiler yaşlı adamın öldüğüne inanmasalar da onlar da yaşlı adamın öldürüldüğüyle ilgili bir delil bulunamayınca yavaş yavaş intihar ettiğini kabul ettiler. 

  Bense insanlara sinirliydim ve beni anlayan tek yer olan ormanda yaşamaya başladım. Ormandan asla çıkmadım ve bundan sonra da çıkmayacağım. Orman benimle konuşuyor ve saygı duyuyor neden beni anlamayan daha doğrusu anlamak için çabalamayan insanların bana deliymişim gibi bakan gözlerine maruz kalayım ki...

Yorumlar

  1. Etraftaki insanların sorularından kurtulmak bu kadar kolay değil. Kaçabileceğimiz orman da yok.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder