O BAŞLADI BEN BİTİRDİM GAMMAZ YÜREK - Melih Yağız TEKİN

Doğru! Sinirliydim, fena halde sinirliydim, hala da öyleyim ama deli olduğumu da nereden çıkarıyorsunuz? Hastalığım duyularımı keskinleştirmişti, harap etmiş ya da köreltmiş değildi. Hepsinden öte olan, keskin işitme duyusuydu. Cennetteki ve dünyadaki bütün sesleri duyuyordum. Cehennemden gelen pek çok sesi duyuyordum. Söylesenize, nasıl deli olabilirim? Dinleyin ve nasıl ustalıkla - nasıl sakince size bütün hikayemi anlatıyorum, görün. Fikrin aklıma ilk nasıl geldiğini söylemek imkansız ama aklıma düştüğü andan itibaren beni gece gündüz rahat bırakmadı. Bir amacım yoktu. Bir arzum yoktu. Yaşlı adamı severdim. Bana hiç zararı dokunmazdı. Beni asla kırmazdı. Altınlarında da gözüm yoktu. Beni sinirlendiren… Sanırım, gözleriydi!

 Gelin serüvenimin en başına gidelim. Soğuk bir kış günü bir hastanede doğdum. Ama doğumum çok da kolay olmadı elbet. Annemi  beni doğururken kaybetmem büyürken büyük sorunlar yaşayacağımın habercisiydi. Annemin doğumumda öldüğünü gerekli kurumlara bildiren hastane yetkilileri gerekli işlemleri yapıp beni Çocuk Esirgeme Kurumu’na gönderdi. Yaşım ilerledikçe babamın da olmadığını öğrendim. Babam, ben annemin karnındayken bir inşaatta işçi olarak çalışıyormuş. Bir gün işler ters gitmiş ve babam bir iş kazasında inşaatın ortasında hayatını kaybetmiş. Babamı kaybetmemi bebekliğimde pek anlamamış olsam da büyüdükçe onun da çok acısını çekecektim. Hem yetim hem de öksüz olan bir çocuktum. Tanıdığım hiç kimse de yoktu bu yüzden. 8 yaşına kadar Çocuk Esirgeme Kurumunda kaldım. Kaldım ama kaldığım süre boyunca çok büyük zorbalıklar gördüm, gerek oradaki diğer çocuklardan gerekse görevlilerden şiddet görüyordum. Oradaki çocuklar genellikle zengin ya da çocuğu olmayan insanlar tarafından sahipleniliyordu ama kimse bana yaklaşmıyordu. Bu böyle bir süre daha devam etti. Oradan ayrılan çocukları gördükçe içten içe çok üzülüyor ve beni de birinin almasını istiyordum. Buradan bir an önce kurtulmak bana iyi gelecekti. Bir gün kurum görevlileriyle konuştuğunu duyduğum yaşlı bir adam bir çocuğu sahiplenmek istediğini söylüyordu. İçimden beni alması için dua ediyordum. Yaşlı adam odadan içeri girdi ve odadaki çocukları süzmeye başladı. Benim olduğum tarafa döndüğünde birkaç saniye bakıştık ve adam buruşuk parmağıyla beni göstererek “Bu çocuk, bu çocuğu almak istiyorum” diye görevliyle fısıldaştı. Görevli benim çok çekingen ve içime kapanık bir çocuk olduğumdan bahsediyordu ancak bu yaşlı adamın hoşuna gitmişti. Ben de tam böyle bir çocuk arıyordum, diyordu. Görevli tekrar içeriye girip “Mustafa bavulunu topla gidiyorsun” deyince adamı tanımadığımdan biraz tedirgin olmuştum ama buradan kurtulacağım için çok heyecanlıydım. Hemen bavulumu topladım ve aşağı indim. Aşağıda beni siyah gıcır gıcır ve o zamanların en pahalı arabalarından biri bekliyordu. Arabanın yanında bir şoför benim geldiğimi görünce hemen bavulu elimden alıp bagaja yerleştirdi. Arabanın camları simsiyah olduğundan içi gözükmüyordu. Çok geçmeden arka cam açıldı ve yaşlı adamla göz göze geldik. Gözleriyle bana keskin bir bakış attı ve “içeri gel” diyerek ben yanına çağırdı. Şoför eve doğru sürerken arabada biraz sohbet ettik. O andan sonra yaşlı adamın aslında iyi bir insan olduğunu düşünmeye başlamıştım. Eve geldiğimizde karşımızda bahçeli bir villa duruyordu. Çok uzatmadan asıl rahatsız edici kısma geçeyim. Yaşlı adam beni en güzel okullara gönderip benim için her şeyi yapıyordu. Gel zaman git zaman yaşım yirmiye gelmişti. Bir gün eve geldim ve salona geçtim. Yaşlı adamı her zamanki gibi elinde altın çuvalıyla buldum. Tek tek altınları sayıyordu, bu altınları neredeyse her gün sayardı. Ama bugün işler ters gitti sanırım, altınlarında eksik olduğunu fark etmiş ve bir anda yüzü ekşitmişti. Bana sert bir bakış attı ve bir süre düşündü. Ben ise benim çaldığımı zannettiğini düşünmeye başlamıştım ama aslında ben o altınlara hiç dokunmamıştım. Bana attığı bakıştan rahatsız olmaya başlamıştım, tıpkı kurumdan çıktığımdaki ilk bakışı gibiydi. O bakışı dün gibi hatırlarım. Yaşlı adam çok iyi bir insandı, onu çok seviyordum ama bana hırsız gibi bakması beni rahatsız etmişti. O olaydan sonra bana sürekli o şekilde baktı ve artık bana bakmasını istememeye başlamıştım. Altınlarına bebeği gibi bakmaya başlamıştı. Yatatkem yanına alıyor, gün içinde hep yanında gezdiriyordu altın çuvalını. Bir gün onu altınları yerken gördüm ve “ne yapıyorsun sen” diyerek hemen yanına koştum. Bir anda yere serildi nefes almamaya başladı. Ben de hemen ambulansı aradım. Hastaneye gidemeden hayatını kaybetmişti ve dünyadaki son şeyimi de bu şekilde kaybetmiş oldum. Çok vicdan azabı çektim. Mirası bana kalmıştı ama yaşlı adamın mirası sayesinde çok keyifli bir hayat sürmek beni daha çok yıpratacaktı. Galiba fakir hayatıma geri dönmek istiyordum, yaşlı adamın mirasını yemek haksızlık olurdu. Bu yüzden o parayı bir kuruma bağışlamak istiyordum. Bağışlayacağım kurumu seçmek için düşünürken aklıma yaşlı adamın bana attığı bakışlar ve onun gözleri geldi. Parayı hiçbir zaman o bakışları göremeyen gözleri görmeyen insanlara yardım amaçlı bir kuruluşa bağışladım ve artık beş parasız kalmıştım. Altın yemeye başlayan yaşlı adamın ölümünden sonra altınları çalan kişinin de yaşlı adamın şoförü olduğu ortaya çıkınca üzüntüm ikiye katlandı. Artık çalışıp para kazanmam gerektiğini kafama koymuştum. Tıpkı hiç görmediğim babam gibi bir inşaatta iş buldum.

Yıllar boyunca orada çalıştım ve normal bir çalışma gününde iş kazası yüzünden iki gözümü de kaybettim. Bu olay büyük psikolojik savaşlar vermeme sebep oldu. Bana herkes deli gözüyle bakıyordu artık psikolojim bozulmuştu, sürekli aklıma yaşlı adamın gözleri ve benim de kör olmam geliyordu. Deli değildim çünkü cennetten annemin, babamın ve belki de yaşlı adamın seslerini duyuyordum. Bu sesler bana hep bir umut var , dayan diyordu. Bir gün yine umutsuzluğa kapıldığım bir an bir telefon çaldı. Geçmişte bağış yaptığım kuruluş gözlerimin eski sağlığına kavuşması için çok masraflı bir ameliyatı benim için karşılayabileceklerini söyleyince heyecandan ne yapacağımı bilemedim. İşte şimdi duyduğum o seslerin peşinden gitmemin beni deli değil güçlü bir insan yaptığını daha iyi anlıyorum.

Yorumlar

  1. Artık sadece hikâyelerde olur sandığımız şeylerle karşılaşıyoruz. Yalnız altın yemeye çalışan adam da iyiydi. : )

    YanıtlaSil

Yorum Gönder