HARNAME - GÜLBAHAR AYVAZOĞLU

   Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken; yük çekmekten anası ağlamış, zayıflıktan kemikleri sayılır olmuş bir eşek varmış. 
    

   Bu eşek gece gündüz sıkıntılıymış bazen odun çeker bazen su taşırmış. O kadar ağır yükler taşımış ki vücudunda yaralardan tüy kalmamış. Arkasına sinek konsa oracıkta düşer kalırmış. (Eşek diyoruz ama sırtından palanını alsak eşek değil köpek sanırsınız durum o kadar kötü yani.)
    

   Bir gün eşeğin sahibi eşeğine acımış ve palanını sırtından alarak onu otlamaya salmış. Eşek neşe içinde otlayarak ilerlemeye başlamış. (Hayvanın her yeri yarayken onu otlağa salmayan adam şimdi salıyor, ilginç doğrusu.)
    

   Eşek ilerlerken otlaktaki öküzleri görmüş ve şaşmış kalmış. Öküzlerin gözleri ateşli, göğüsleri gergin ve dolgunmuş. Kimisinin boynuzları ay gibi kimisinin de halka halka yay gibiymiş, kılını çeksen şelale gibi yağ akarmış. Bakmış ki bu öküzlerin ne palan derdi var ne de yük altında eziliyorlar. Aynı yaratılıştan oldukları halde onların boynuzunun olup kendisinin olmamasına  çok sinirlenmiş. Sinirle gide gide ormanın içine kadar gelmiş, o kadar sinirliymiş ki kendine hakim olamamış ve yanı başındaki ağaca çifte atmış. O anda ağaç devrilmiş ve içinden güzel mi güzel bir peri kızı çıkmış. Eşek gözleri fal taşı gibi açılmış haldeyken peri kızı "Beni hapsolduğum bu yerden kurtardın, dile benden ne dilersen demiş." Eşek yaşadığı şoktan henüz yeni ayılmış şekilde "Senden bir dilek istemem ama soruma yanıt isterim." , demiş. "Biz eşekler yük taşımada öküzlerden daha üstünüz o halde neden onlara verilen boynuz bize verilmedi de öküzlere verildi?", diye sormuş. 
   

    Peri kızı bu soru karşısında "Öküzler gece gündüz buğday işler, buğday çiğner. Aziz buğday onlar sayesinde olduğu için Allah onlara boynuz verdi. Siz eşeklerin ise işi odundur. İçinize ateş koyan o değersiz nesnedir.  Aslında boynuz bir yana kulak ve kuyruk bile size fazladır. " demiş. (Bunları duyacağına periyi hiç kurtarmasa daha iyiydi sanki.)                                                                                      

   Eşek periyi kurtardığı için sevinse mi yoksa duydukları karşısında üzülse mi bilememiş. Perinin yanından dertleri artmış bir şekilde ayrılmış. Az gitmiş uz gitmiş altı ayda bir güz gitmiş; dönüp ardına bakmış ki ne görsün, bir arpa boyu yol gitmiş. En sonunda karşısına bir ekin tarlası çıkmış. Ekin tarlasını görünce "Eğer bende öküzler gibi bu ekin tarlasını işlersem ve bol bol bu ekinlerden yersem benim de boynuzlarım çıkar." diye düşünmüş. Heyecanla gidip ekinleri işlemeye başlamış işlemenin ardından yeşermiş arpaları gören eşek neşeyle yemeye koyulmuş. O kadar iştahlı yemiş ki tarla çıplak kalmış. Tarladaki son ekini yedikten sonra şarkı söylemeye başlamış ama bir zaman sonra sesini o kadar yükseltmiş ki şarkının ahengi bozulmuş. Eşeğin sesini duyan tarla sahibi tarlasının halini görünce acı acı inlemiş, elindeki sopayla eşeği iyicene dövmüş ama içi soğumamış. Bıçağını çekerek eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesmiş.                                                                                                                 

   Zavallı eşek kan dökerek korkuyla oradan uzaklaşmış. Yolda "Batıl isteyerek haktan ayrıldım, boynuz umdum kulaktan ayrıldım." diye ağlayarak ilerlerken peri kızının söylediklerini düşünmüş. İçine ateş koyan o değersiz nesnenin artık değerli olduğunu anlamış. (Keşke bunları en başında düşünseydi de bu kötü durumlara kalmasaydı.)
    

   O günden sonra işini severek yapmaya başlamış ve mutlu bir şekilde yaşamış. 
    

   Gökten üç elma düşmüş; biri benim başıma, biri siz okurların başına, diğeri de boynuz yüzünden kulak ve kuyruğundan olan ama en sonunda akıllanan eşeğin başına...  




Yorumlar