Harname-Kevser Köroğlu

 Evvel zaman içinde,kalbur saman içinde,develer tellal,pireler berber iken.Ben anamın  beşiğini,tıngır mıngır sallar iken. Çok uzaklarda sürekli yük taşımaktan  zayıf ve çelimsiz kalmış, bir eşek yaşarmış. Bu eşeğin durumu öyle vahimmiş ki görenler ondan korkarmış, hemen başını çevirirmiş. Bazen odun çeker bazen yük taşırmış. Yükler  o kadar ağırmış ki sırtında pek çok yara oluşmuş. Yaralar tüm vücudunu kaplamış neredeyse sırtında bir tüy bile kalmamış. Çok perişan haldeymiş dudağı sarkmış çenesi düşmüştü. 

Birgün sahibi ona iyilik yapmış ve sırtından palasını almış,onu otlağa salmış. Eşek otlayarak ilerlerken otlakta yürüyen öküzleri görmüş ve şaşakalmış. Çünkü  öküzlerin vücutları gergin ve dolgunmuş. Öküzler böğürünce dağ taş yerinden oynarmış.Eşek böyle görüntülere hiç alışık değilmiş, öküzleri görünce şaşıp kalmış. Kendini onlara karşılaştırınca ‘Bizim bunlardan ne farkımız var da biz köleler gibi yük taşırken bunlar rahat rahat otlanıyor’ demiş. Yanında ki arkadaşı ona karşılık ‘Bunu çözse çözse eşeklerin en akılısı falanca çözer ‘ demiş. Gerçekten de çok eskilerden beri yaşayan tecrübeli , zeki, üst seviyeden bir eşek varmış.eşek bu yüce eşeği görmek için düşmüş yollara. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Sonunda gideceği yere varmış. Eşeği bulmuş ve ona ‘ Biliriz ki sen eşeklerin en yücesi en bilgilisi, en tecrübelisisin. Benim bu sorunuma sadece sen çözüm bulursun, lütfen ne yap et benim bu sorunumu çöz’ demiş ve devam etmiş.’ Bugün otlakta otlarken iki öküz gördüm vücutları bizimkinin aksine yağlı güçlü ve kuvvetliydi.Niçin bizi köle gibi kullanırlarda onları baş tacı ederler’  diye sormuş.Pir eşek ise ‘Ey eşek bu işin doğrusunu dinle, eğer aklın varsa nedenini anla ‘ demiş ve başlamış anlatmaya’ Öküzler buğday gibi aziz bir nimeti işlerler. Gece gündüz buğday işlerler. Bu yüzden etleri yağlı ve dolgundur.  Allah onlara bu yüceliği vermiştir.Bizim işimiz ise -değersiz bir nesneyi-odunu taşımaktır. Doğruyu söylemek gerekirse bize kuyruk ve kulak bile fazla demiş. Eşek pir eşeğin yanından daha da dertli ayrılmış. Yolda giderken kendi kendine ‘Bu işin kolayı var o zaman bende gideyim buğday işleyeyim,bütün hayatımı buğday işlemekle geçireyim daha ne kadar odun taşıyıp dayak yiyeceğim’ diye düşünmüş. Az ilerde yeşermiş bir ekin tarlası görmüş. Hevesle tarlayı işlemeye başlamış.Bazen ayağıyla bazen dişiyle çiğnemiş. Yeşermiş tarlayı gören aç eşek dayanamamış,ekini öyle iştahla yemiş ki tarla bomboş kalmış. Görenler de bu ne acayip tarla ekilmemiş demiş. Ekinleri yiyen eşeğin keyfi yerine gelmiş bir türkü tutturmuş ama sesi o kadar kötüymüş ki bütün köy onun kötü sesi ile inlemiş. Tabi tarlanın sahibi de sesleri duyup gelmiş. Adamcağız tarlasını bomboş görünce sinirden deliye dönmüş. Eşeğe küfürler yağdırmış ,sopayla dövmüş ama yinede  yüreği soğumamış. Bıçağını çıkarıp eşeğin kuyruğunu ve  kulağını kesmiş.Eşek acılar içinde ağlayarak kaçmış. Yolda  karşısına pir eşek çıkmış .’Ne oldu sana’ diye sormuş .Bizim akılsız eşekte ‘ Kötü yollara düştüm,boynuz isterken kulağımdan oldum’ demiş ve bin pişman şekilde düşmüş yollara… Gökten üç elma düşmüş biri okuyucunun,biri dinleyicinin ,biri de bizim akılsız eşeğin başına…

Yorumlar