ZEHRA ÖĞRETMEN-BEDİA ÖZKURT

                        ZEHRA ÖĞRETMEN


    İstanbul'da sonbahar aylarında , yıl 1995…

Bugün babam vefat etti. Mezarlıktayım, bekliyorum. Aklımda delice sorular : Ne yapacağım? Gözlerim toprağa gömülmüş kara kara düşünüyorum. Bir an babamın sesini işitiyorum bana uzaklardan sesleniyor, bana nasihatler veriyor. Beni teselli ediyor.

  

     Aradan üç ay geçti. Hâlâ biraz etkisindeyim. Bu arada kendimi tanıtayım ben Zehra öğretmen. Gerçi daha yeni tayinim çıktı. Doğu kesimlerde bir köye gideceğim.Ama sorun şu ki annem hasta ve yaşlı onu da yanımda olması gerekir. Kız kardeşim babam ölünce bırakıp gitti. Bir daha da aramadı. Annemle bana yardım eden Ahmet Amca var bir tek ona da yük olmak istemiyorum. Bu yüzden iki kişilik otobüs bileti aldım.Yarın sabah yola çıkıyorum. Hem stresliyim hem de heyecanlı. Kendi öğrencilerim olacak,kendi sınıfım… Öğretmenim diyerek seslenecekler bunu bile düşünmek çok heyecan verici. Duygulandım ,gözlerime hakim olamayıp biraz ağlamak istedim. Çünkü bu beni rahatlatacaktı. Ahmet Amca nın yardımıyla annem ve ben artık yola koyulduk. Gözlerimi açtığımda köye gelmiştik bile. Soğuk bir rüzgar karşıladı beni otobüsten inince. Yerler çamurluydu ve biraz da kar yağmıştı. Köy muhtarının yanına geldik. Bize çay ikram etti. Daha sonra bize kalacak bir yer gösterdi. Kalacağımız ev ziyadesiyle iyiydi. Ona çok teşekkür ettim. Bana herkes çok saygılıydı. Eve yerleştik. Annem buraya geldiğinden beri daha iyi ve mutlu görünüyordu ve bu beni mutlu ediyordu.

    Bugün okul var. Hazırlandım ve okulun yolunu tuttum. Çocuklar çok sevimliler. Bir anda bir öğrenci bana çarptı ve hemen özür dileyip kaçmaya çalıştı. Elinden tuttum. Burnu kıpkırmızı kesilmiş, elleri çok soğuktu. Ayağında kara lastikleri , üstünde yırtık montu gözleri melül melül bakıyordu. Eğildim adını sordum:

-Merhaba canım, söyle bakalım adın ne senin?

Cevap vermeye çekinir gibiydi. Sessizce söyledi "Yusuf". Hafifçe gülümsedim. Ona bir çikolata verdim ve samimiyetimi anlayacak ki oda tebessüm etti. Zil çaldı ve sınıfıma geçtim. Öğrencilerimin hepsi birbirinden tatlı ve sevimliydi. Hepsi okumak için heyecanlanıyordu. Hepsiyle konuşmaya çalıştım. Onlara kendimi tanıttım. Gelecek için bu küçük yavrularımın ne büyük hayalleri vardı. Yusuf' ta sınıftaydı ama çok hüzünlü bakıyordu. O gün onda bir şeyler olduğunu anlamıştım. Nedeni neyse bulmaya hazırdım. Dışarıda kar yağmaya başlamıştı . Öğrencilerime resim çizmelerini söyledim. Resim çizerken çok eğleniyorlardı. Birisi ailesini , biri gökkuşağı , biri çiçek ,biri böcek çizmişti. Yusuf'un ne çizmeye çalıştığını anlamamıştım. Ama kötü çizmemişti. Bir manası olduğuna emindim. 

     Okul sona erdi dışarıya çıktım . Okul müdürü öğrencilere kızarekn gördüm. Bir hışımla yanlarına gittim. Elinde cetvel ellerine vuruyordu. Sırf kar topu sırtına geldi diye. Elini tuttum geri çektim. Kalbim çok hızlı atıyordu. "Ne yaptığını sanıyorsun sen ha" diye bağırdım. Müdür durdu sonra bakıp odasına gitti. Ben yavrularımla ilgilendim ve ailelerini aradım. Hiç birinin umrunda değildi çocukları. Daha çok sinirlendim. İnsan kendi çocuğunu hiç mi önemsemez?! Çocukları alıp sobanın yanına oturttum. Ellerini ısıtıp kremledim. Okul sona erdi. Öğrencilerimle vedalaşıp yola koyuldum. Giderken Yusuf'u gördüm ve yanına gittim. Bir an irkildi. "Yusuf benim korkma Zehra öğretmenin" dedim. Biraz rahatlamış gibiydi. Onunla sohbet etmeye çalıştım ama başarılı olamadım. Görüşürüz diyerek biraz uzaklaşmasını bekledim. Sonra peşinden gitmeye başladım. Ailesi ile görüşmek istiyordum. Bir derin üstünden geçerken az kalsın düşüyordu, kalbim durmuş gibi hissettim .Bir an çığlık atacaktım neyse ki bir şey olmadı.Eve vardı. Bir süre sonra ben de evin kapısını tıklattım kapıyı bir kadın açtı. Yusuf'un annesiydi belli ki onunla görüşmek istediğimi ve Yusuf'un öğretmeni olduğumu söyledim. Hemen kabul edip içeri aldı annesi ile biraz konuştum,onun hep sessiz olduğunu ve normal olduğunu söyledi. O zaman onu neşelendirmek benim görevim akşam olmadan çıkıp eve gittim.

     Yarın sabah yine okula gittiğimde muhtar ve müdür konuşuyorlardı. Muhtar yanına beni de çağırdı müdür benden şikayetçiymiş. Yaptığı şey bir marifetmiş gibi konuşuyordu. Sadece muhtara değil başka ailelere de şikayet etmiş. Öğrencilere zarar veriyormuşum ve onların akıllarını çeliyormuşum böyle bir iftirayı asla kabul etmem! Öğrencilerin benim yavrularım onları asla kötü davranmam. "Sorun kendi çocuklarınıza onlar benden memnun değilse o zaman kendimi suçlarım" bütün öğrenciler dışarıdaydı,dışarıya çıktığım gibi beni kucaklamak için yanıma koştular bu hem aileleri hem muhtara ve müdüre cevap olmuştu zaten. Uzatmadan gittiler.

      Bugün okul güzel geçmişti. Eve giderken bir ağlama sesi işittim. Bu Yusuf'un sesiydi hemen yanına koştum bacağı kanıyordu ve çok derindi. Hemen kucağıma alıp sağlık ocağına koştum. Doktor iyice sardı, yarasını temizledi ve eline bir şeker verdi. O şekerini emerken ben doktor ile konuşmak istedim ve odadan dışarı çıktık. Anlattım; "Doktor Bey Yusuf'ta çok değişik şeyler fark ettim; kimse ile göz teması kuramıyor, adıyla seslenince tepki vermiyor, arkadaşları ile hiç oyun oynamıyor, konuşurken sıkıntılar yaşıyor. Bunların yanı sıra çok zeki ve güzel çizim yapıyor. Doktor Yusuf'un otizm hastası olabileceğinden şüphelendi ama yine de bir araştırma yapması gerekiyordu. Bunu duyunca çok üzüldüm gerçeklik payı şu anda yoktu ama bir şeyler olduğunun farkındaydım.

     Gün geçtikçe doktor ile görüşmeye devam ettim. Bir yandan da Yusuf'un ailesi ile görüştüm. Artık Yusuf'un otizm hastası olduğundan emindik. O benim için bir hasta değildi aslında benim için özel bir çocuktu. Yusuf ile olabildiğince ilgileniyordum. Gün geçtikçe daha iyiye gidiyordu. Sınıftaki diğer öğrencilerimle de bu konuda görüştüm ve onlar o kadar anlayışlı idiler ki hepsi Yusuf'a destek çıktı. 

     Günler, haftalar derken 3 yıl geçti. Yavrularım büyüdü. Tayinim çıktığı için gitmem gerekiyor. Yusuf'un annesi oğlunu yanımda götürmemi istiyor. Çünkü onun okumasını istiyor. Ama ben nasıl dayanırım oğlunu annesinden ayırmaya nasıl yapabilirim bunu. En sonunda kabul ettim. Annem,ben ve Yusuf yeniden İstanbul'a gidiyoruz. Diğer yavrularımı başka öğretmenlere bırakıyorum hepsini çok özleyeceğim.

      Şimdi yıllar geçti bir sürü öğrencim oldu. Yusuf büyüdü Doktor oldu. ilk öğrencilerimden hep bana haber geliyor hepsinden sevgi mesajları alıyorum. Yaşıyorum çünkü onlar var. O köye gitmeden önce ne kadar acı doluydum babam ölmüştü ne yapacağımı hiç bilmiyordum bana bir yaşam ışığı olmuştu öğrencilerim. 

     Her 24 Kasım'da Öğretmenler Günü'nde beni hiç yalnız bırakmazlar, hep yanıma gelirler bana en güzel çiçeklerden verirler. Benim vefalı çocuklarım. Sevgi ve vefa hiç bir zaman kalplerinde uzak olmasın. Babamın dediği gibi; 

"Seni yaşatacak olan vefalı olmaktır"


Yorumlar